Psikopatolojide
‘yansıtma’ tabiri, paranoyla beraber anılan bir savunma mekanizması olarak yer
buluyor kendine. Çoğu insanın sergilediği ve son derece doğal bir davranış
olarak gözüken bu olay fark etmesek de çok ciddi ve kişilik bozukluğuna kadar
götürecek türde bir rahatsızlık. Temeli, insanın kendisine söylemesi gereken
şeyleri kendisi dışındaki herkese ve her şeye söylemesine dayanıyor. Yani sahip
olduğu kusur ve yanlışları başka şeylere mâl edip, kendisini mâl ettiği kişi ya
da değere yansıtıyor. Bilinçaltında bilmesi gereken şeyi bilmemenin yarattığı
belirsizlik kişinin egosunu tetikliyor ve ortak problemimiz olan kendine toz
kondurmama hastalığı meydana geliyor.
Şimdi,
ben bunları neden söyledim, niye söyledim, niçin söyledim? Bu sefer geçmiş
yazılar gibi “nasılsa okumayacaklar” rahatlığıyla sallamayacağım. Hatta içimde
biriken o kadar çok şey var ki bizzat yüzlerine söylemek isterdim. Hedefim
öncelikle Türkiye Futbol Federasyonu. Sonrasında yabancı sınırı tartışmalarını
yatarak para kazanma fırsatı olarak gören futbolcular. Hedef almayacağım tek
kişi ise Lucescu. O hem aldığı maaşın kuruşuna kadar hakkını veriyor hem de
nefret söylemleriyle ayrıldığı ülkeden on numara intikam alıyor. Takdir
ediyorum.
Türkiye
Futbol Federasyonu, yukarıda belirttiğim yansıtma rahatsızlığının ülkedeki en
güzel örneklerine sahip üyelerden kurulu bir topluluk. Türk spor tarihinin uzak
ara en başarısız kulüp başkanı tarafından yönetiliyor. Öyle ki, neredeyse eksi
500 milyon yazıp 8 senede tamamı hoca sihirbazlığı olan bir şampiyonluk dışında
hiçbir somut başarı getirmemekle kalmamış, Liverpool’undan Metalist’ine her
türlü facianın altına imza atmış, çok ama çok nadir, yine koç çabalarıyla hedef
potasına giren amatör branşlarda MAAŞLAR ÖDENMEDİĞİ İÇİN kupa alamamış, feda
sezonunda bile ilk 3’e giren camiayı toplam 100 milyonun üzerinde harcadığı 3
sezonda Avrupa kupalarına dahi götürememiş, ayrılışının üzerinden 5 yıl
geçmesine rağmen kulübe bıraktığı davalar halen bitmemiş hatta babası bile
kendi şirketlerinden uzak dursun diye Beşiktaş’ın başına sarmış. Galatasaraylıların
iki yılda yaka silktiği Dursun Özbek’ten, Fenerbahçelilerin yıllardır
istifasını istediği Aziz Yıldırım’dan kat be kat kötü başkanlık yapmış ve ödül
olarak TFF’nin başına getirilmiş bir adam. Başarısız, vasıfsız, çapı hiçbir üst
spor kurumuna yetmeyecek son derece kalitesiz bir başkan.
Süreci
hatırlayalım. 2012’den beri Türk futbolunda neler değişti? Seyircisiz maç
cezası yerini kadın ve çocuklar girebilire bıraktı. Sonra bunun insan haklarına
aykırı olduğu düşünüldü, seyircisiz cezası kaldırıldı. Kaldırılan ceza ile 8
takım aynı sezon içinde bir ya da birden fazla maçı seyircisiz oynamak durumunda
kaldı. Passolig getirildi, bahane olarak bu seyircisiz cezalarını kaldırma ve
kişiye ceza verme fikri sunuldu. O günden beri de 30’un üzerinde takım saha,
tribün kapatma cezası aldı. İnsanlar bilet kuyruğunda beklemesin, satın alım
işlemlerini kolayca halletsin dendi. Her derbide ya da Avrupa maçında Passolig
bilet sistemi çöktü. O da ele yüze bulaştı. Beşiktaş başkanıyken 6 yabancı
sınırı 6+1 olarak değiştirilince “Bari 7 olsaydı, artısı da neymiş?” açıklaması
yapan Demirören, 5 Temmuz 2013’te 6+0+4 gibi saçma sapan bir kural açıkladı. 4
maçtan fazla yormayacağız deyip Galatasaray’ın sözleşmeli teknik direktörünü
5+2 yıllığına milli takımın başına getirdi. Başarılı dönem oldu, başarısız
dönem oldu, hepsinin totalinde elde somut bir şey kalmadı. Prim skandalı patlak
verdi, kimseye yaptırım uygulanmadı. Fatih Terim’in bireysel sorumluluğuyla
Arda vb. oyuncuların milli takıma alınmaması kararı çıktı. Üzerine o 5+2 yıl
sözleşme imzalanan hoca kovuldu, bir rivayete göre onun da tazminatı ödenmedi
(:D). Sonrası, öncesinden birkaç sınıf iğrenç bir süreç. Mide bulandırıcı,
bizzat ülkeyi küçük düşürücü ve 70 milyona hitap edebilen önemli birkaç insan
el koymadığı sürece daha da çirkin hale bürünecek.
Bu
kadar saçmalığın, bu kadar cinsliğin olduğu beş yıllık sürecin tek doğru
kararı, yabancı sınırını genişletmekti. Bu sayede sırf Türk olduğu için 1
liralık futbolcuya 5 lira ödenmeyecek, hatta 1 lirayı kabul etmiyorsa
kendisinden başka kimseyi eksiltmeyecek, gerçekten kaliteli bir futbolcu ise
uyruğu ne olursa olsun formayı kapacaktı. Bu iki yılda başarılı yönetilen
takımlarda da aynen bu şekilde oldu durum. Şampiyon Beşiktaş’ta Oğuzhan, Tolgay
harika performans sergiledi. Cenk Türk futbol tarihinin en pahalı oyuncu satışı
olabilecek düzeye geldi. Canerler, Gökhanlar Türk oldukları değil iyi oldukları
için forma giydi. Başakşehir’de Emre’nin, Mahmut’un, geride bıraktığımız sezon
Cengiz’in, kaleci Volkan’ın ismi tahtaya hep ilk yazıldı. İki yılda iki kupa
kazanan, iki kez Avrupa Ligi’ne giden Konyaspor çok geniş bir Yugoslav futbolcu
ağı bulunmasına rağmen Ömer Ali’yi, Selim’i, Ali Turan’ı, Ali Çamdalı’yı,
Serkan Kırıntılı’yı düzenli olarak oynattı. Yıllardır ülke sınırları içinde
yetişmiş futbolcuları Avrupa’nın önemli liglerine gönderemeyen Türk futbolu,
Cengiz’i, Enes’i, Emre Çolak’ı, Çağlar’ı 5 büyük lige yolladı. Yusuf Yazıcılar,
Abdülkadir Ömürler yetişti. Arkadan gelen Atalay, Ozan, Kerem Atakan, Berke
gibi oyuncular için sınırdan dolayı etrafını çevreleyecek 3 büyük kurt değil
dünyanın dev liglerinden gelen teklifler konuşuluyor. Bütün bunlar yaşanırken
Emre Akbaba, Deniz Türüç, Musa Çağıran gibi oyuncular takımlarında sürekli ve
başarıyla top koşturuyor.
Kısıtlı
yabancı sınırının son olarak uygulandığı 2014-2015 sezonuna gidelim, fazla yormamak için sadece 3 büyüklere
bakalım. 20’nin üzerinde maça çıkan yerli futbolcuları inceleyelim. Fenerbahçe’de
Bekir, Hasan Ali, Volkan, Mehmet Topal, Selçuk Şahin ve Alper 20 maçın üzerine
çıkmış. Sayın Federasyon Başkanı, devlet büyükleri ve Mircea Lucescu’nun beyan
ettiği “Türk futbolunun gelişimini” hangisi sağladı? Bekir ve Selçuk tepetaklak
inişe geçti. Volkan, Mehmet Topal ve Hasan Ali’nin kontratlarından çıkıldığı
gün çoğu Fenerbahçelinin bayramı olacak. Alper bu seviyede rotasyonda olması
istenecek bir oyuncu sayılabilir fakat o da takımı sürükleyecek kalitede değil.
Hiç hak etmemesine rağmen forma kapan Serdar Kesimal’den, Mehmet Topuz’dan
bahsetmiyorum bile. Saydığım isimler dışında sadece Caner ve Gökhan 20 maçı
aşmış. Ne tesadüf ki bu iki oyuncu hala düzenli oynuyor, yani yabancı sınırının
genişlemesi kaliteli futbolcuların forma giyme şansını elinden almamış.
Aynı
sezon Galatasaray’a bakalım. 20 maçın üzerine Hakan Balta, Semih Kaya, Sabri
Sarıoğlu, Tarık Çamdal, Hamit Altıntop, Selçuk İnan, Yasin Öztekin, Olcan Adın,
Yekta Kurtuluş, Emre Çolak, Umut Bulut ve Burak Yılmaz çıkmış. Zaman zaman
forma şansı bulan Veysel Sarı, Sinan Bolat falan da var. İsimleri okurken
ruhunuzun daraldığının farkındayım. Bu oyuncuların % 90’ı, satıldığı ya da
sözleşmesi feshedildiği gün Galatasaray taraftarını sevinçten sokağa döken
oyuncular. Hamit, Selçuk ve Hakan Balta o düzeyi kaldırabilecek fakat fiziken
ve bir miktar mental açıdan bitmiş oyuncular. Üstelik sürekli konuşulan
Selçuk-Burak çeteleşmesinin perde arkasında da yerli-yabancı ayrımına dokunuluyor.
Tüm bunlara rağmen Olcan, Umut ve Sabri oynayabilecekleri ideal seviyelerine
düşünce parlamayı başarmış. Burak, zirve istatistiklerini yaptığı Trabzonspor’da
hem iyi maaş alıyor hem futbolunu oynuyor. Emre Çolak eminim ki Deportivo’ya
giderek hayatının en doğru kararını verdiğini düşünüyor. Yani, uygun seviyede
olmak kaydıyla burada da oynayabilecek hiçbir oyuncuyu yabancı sınırı bozmamış.
Gelelim
Beşiktaş’a. 2014-2015 sezonunda Beşiktaş’ta 20 maçın üzerine çıkanlar kadar 1-2
maçla yaklaşan da çok yerli var. Yakın oldukları için onları da dahil edelim.
Tolga Zengin (:D), Cenk Gönen (:D), İsmail Köybaşı (:D), Serdar Kurtuluş, Ersan
Gülüm, Atınç Nukan, Gökhan Töre, Veli Kavlak, Olcay Şahan, Oğuzhan Özyakup,
Tolgay Arslan, Necip Uysal, Kerim Frei, Mustafa Pektemek, Cenk Tosun. Teker
teker inceleyelim. Veli sakatlandı, kendisinden haber alınamıyor. Gökhan Töre’nin
de sakatlık belası başına vurdu ama kendini bitirmek için elinden geleni
yapıyor. Tolga Zengin, Cenk Gönen ve İsmail Köybaşı’nın Beşiktaş’ta düzenli
oynayışının ne Beşiktaş’a ne de Türk futbolunun gelişimiyle hassas terazi
ölçeğiyle iki gram katkısının olmadığı ortada. Serdar’ın kalitesi çok düşük.
Mustafa deseniz, demeyelim bile. Yabancı sınırı, yerli zorunluluğu bu vasat
oyuncuları oynatma mecburiyeti getirmekle kalmadığı gibi hiçbirinin milli
takıma faydası yok. Diğer oyuncular kimler? Yerine pasaporta bakmadan oyuncu
alınabileceği için Avrupa’nın en büyük proje takımı Leipzig’e satılabilmiş
Atınç, Burak Yılmaz’ın sevgili arkadaşları için çok endişelendiği maaşın
kralını Çin’den kazanmış Ersan, ülkenin en önemli takımlarında düzenli olarak
forma giyen Necip, Oğuzhan, Tolgay, Olcay, Kerim Frei ve Cenk Tosun. Yabancı
sınırının olmayışı yerli oyunculara oynama imkanı vermiyor (!) ama bu oyuncular
sürekli forma giyiyor. Üstelik 3 tanesini şu an satsan 40 milyonun üzerinde
para kazanma şansın olabilir.
İyi ve
kötü yönetilişleri kıyaslayarak transferlere de bakalım. Galatasaray, çok
sayıdaki kaliteli yabancı futbolcusunu aynı anda kullanamadığı için üçe beşe
bakmadan vasat futbolculara servet ödüyor. Salih Dursun 3 milyon, Umut Bulut
2.5 milyon, Veysel Sarı 700 bin, Tarık Çamdal 4 milyon 750 bin, Olcan Adın 4
milyon, Yasin Öztekin 2.5 milyon. Genç oyuncudur, yatırım kabul edilebilir
diyerek Koray Günter’i, Umut Gündoğan’ı hatta Adili Endoğan’ı dahil etmiyorum
bile. Özellikle bu oyuncuları seçiyorum çünkü bu oyuncuların transfer ediliş
sebeplerinin altında tamamen yabancı sınırı yatıyor. Ülkeye kaçı katkı verdi?
Belki 14-15 sezonu şampiyonluğu üzerinden Yasin (ki şu an her şeyiyle istenmeyen
bir adam). Ne kadar götürüsü oldu? 17.5 milyon. Milli takımımıza büyük katkısı
olacak bir para. Koy 17.5 milyonu orta sahaya, belki İzlanda’dan 3 yerine 2
yeriz.
Fenerbahçe’ye
bakalım. Muadili olan yabancılar ülkeye bonservissiz gelebilecekken yerli
ihtiyacı ve Galatasaray’a kaptırmama telaşıyla 7.5 milyon verilen Alper, muadilini
üstüne para kazanarak bulabilecekken 3 milyon 750 bin maliyeti olan Hasan Ali,
muadilini önüne servet dizerek dahi bulamayacakları ve 4 milyon 750 bin tutan
Kesimal, 3.5 milyonluk Orhan Şam, 2 milyon 750 binlik Sezer Öztürk, arada bir
yerde de zor günler geçiren Ankaragücü’nden gelen Özgür Çek. Özellikle Ersun
Yanal döneminde parladığı için günümüzün istenmeyen adamı Mehmet Topal’ı dahil
etmiyorum fakat sözleşme imzalarken ve yenilerken şişen maaşının arkasında yine
sınır var. Bu oyuncuların toplam bonservisi 22 milyon 250 bin euro. Türk
futboluna getirisi? Twitter jargonuyla koca bir lol. 22 milyonu da forvete
koysak, İzlanda maçı 2-1 oldu bile.
Beşiktaş’a
bakalım. Şuursuz feda sezonunu saymıyorum, hedefi olan yıllara bakıyorum.
Trabzonspor CV’si başarılı olduğu için Tolga’yı, alındığı dönem potansiyeli var
kabul edildiği için Cenk Gönen’i falan da saymıyorum. 1 milyon 750 binlik
Serdar, 1 milyon 650 binlik Ömer, 1.5 milyonluk Sezer, 4 milyonluk Mustafa
Pektemek, 1 milyonluk Tanju, 650 binlik Burak Kaplan, 400 binlik Mehmet Akyüz,
sırf yerli yedek olsun diye 750 binlik kariyeri bitmiş Fatih Tekke. Geçmiş
dönemlerde 6.5 milyonluk İsmail, 4.5 milyon bonservis + 3.5 milyonun üzerinde
maaş verilen bitik Nihat falan da var. Doğru ve akıllı yönetim biçimiyle 1.5
milyona Adriano, bonservis bedeli olmadan Pepe, 1000 euro goygoyuyla bir
sezonluk da olsa Mario Gomez ve Sezer Öztürk’le aynı bedele sahip Sosa’yı
getirebilen camiaya bu yerli futbolcular ne kattı? Cumhurbaşkanımızın, spor
bakanımızın, federasyon başkanımızın savunduğu şekliyle Türk futbolu tam olarak
hangi yönde ilerledi? Sokağa atılmış 23 milyon bulduk sadece. Koy onu da
savunmaya, ancak berabere kalabildik İzlanda’yla.
Sınır
geldiği gün olacakları tahmin edelim. Takımlarında fazla forma şansı bulamayan
Cengiz ve Enes, üst düzey liglerde forma şansı bulabilecekleri başka takımlara
gitmek yerine 8-10 milyonlara Türkiye’ye gelecek. İsmi büyük, kendisi her
yönden gerilemiş bir yabancının arkasında bekleyecek. Oynadıkları zaman da
Allah muhafaza kötü bir teknik direktörün, kötü bir sistemin içine düşerlerse
muhtemelen kariyerleri bitecek. Yusuf ve Abdülkadir için İstanbul’dan çift
haneli bonservisler önerilecek. Trabzonspor tutmak için ya 3-3.5 milyon maaşlar
bağlayacak, ya futbolculardan büyük direnç göstermelerini bekleyecek ya da
oyuncuları kaptırma tehlikesiyle baş başa kalacak, çünkü rakamlar akıl çelecek.
Sonuç olarak iki futbolcunun gelişimi mucizelere bakacak ve dünya çapında iki
orta sahaya sahip olma fırsatını tepeceğiz.
Bu
ülkenin futbolunu kurtaracak şey yabancı sınırı getirmek değil. Aksine,
yüzlerce yanlışın bulunduğu bu sporumuzda doğru giden tek şey belki de bu. İlla
oyuncu yetişmesini istiyorsanız, grubu sonuncu bitirmesi için rekor prim
ödediğiniz milli takımın “ağabey çetesi”nden primlerini alıp belirli
standartlarda ve belirli yaş altında yerli futbolcu oynatan takımlara ikramiye
olarak verebilirsiniz. Kendinize rakip gördüğünüz ülkelerin 30 yıl önce inşa
ettiği statlarla gurur duymak yerine altyapı futbolcularının haftada 55 program
yapılan zeminlerde heba olmaması için kaliteli tesisler inşa edebilirsiniz. Bu
işi ülkede düzenli ve kaliteli şekilde götüren tek kulüp olan Altınordu’dan
esinlenerek altyapı hocalarını geliştirebilir, gelişmişlerini getirebilir ve
Avrupa’dan oyuncu yetiştiriciliği için metotlar öğrenebilirsiniz. İlle de ceza
vermek istiyorsanız, bir kişinin attığı çakmak yüzünden tribün kapatma
huyunuzdan vazgeçip o mahrum bıraktığınız maç günü gelirlerini altyapı oyuncusu
oynatmayan, belirli dakika süre vermeyen kulüplere ceza olarak geri
çevirebilirsiniz. Nasılsa turnuvaya gidemeyiz, propagandamızı yaptıralım diye
2004 yılında ülkeye Çavuşesku Romanya’sı benzetmesi yapan adama 3 milyon euro
bağlamak yerine hali hazırda parlamış genç oyuncularla mevcut kadroyu
harmanlayarak hedef takım haline getirebilecek bir teknik direktör getirebilir,
Dünya Kupası hayallerini satmayabilirsiniz. Çözüm önerisi gerekiyorsa sadece on
dakika düşünerek yabancı sınırından kat be kat efektif çok şey yazmayı
başardım. Benden çok daha kaliteli ve bilgili beyinlerden neler çıkar, kim
bilir.
Giriş
paragrafında yansıtma demiştim hani. Federasyon, kendi zaaflarını kabul etmek
yerine bunları zaten kendilerinin getirdiği sisteme yıkıyor ve Türk futbolunu
deneme-yanılma yöntemiyle çukura sürüklüyor. Benim kısıtlı beynimin size göre
kötü giden sistemi için bir tavsiyesi daha var. Başarısız inşaatçı zihniyetine
sahip sizler gidin, ülke federasyonlarının ve kulüplerin başına ekonomik ve
sportif alanda bilgi sahibi, idealist kişiler gelsin ve yenilerini yetiştirsin.
50 yılda şaha kalkamayan Türk futbolu 10 yıl içinde alt ve üst yaş
kategorilerinde madalya seviyesine gelmezse bu ülkede karın doyurma hakkımdan
feragat edebilirim.
Bir
kişi, iki kişi demeden yabancı sınırının karşısında durmak bizim için görev
haline gelmeli. Kaç zihne bunun olumsuzluklarını yerleştirirsek o düzeyde kâr
edeceğiz. Yabancı sınırını istemiyoruz, yabancı sınırını istemeyeceğiz ve gelse
de gelmesi konuşulsa da sonuna kadar karşı duracağız.